Her yıl bir milyonun üzerinde öğrencinin ter döktüğü Liselere Geçiş Sistemi (LGS), eğitim sistemimizin belki de en tartışmalı başlıklarından biri.
Tartışmaların odağında bu yıl da sınavın adaleti, uygulanabilirliği ve öğrencilerin üzerindeki yük vardı. Ancak özellikle dikkat çeken bir konu var ki artık görmezden gelinemez:
LGS’de oturumlar arası ayrım kaldırılmalı, sınav tek oturumda tamamlanmalı.
İki Oturum, İki Kere Stres
Mevcut sistemde öğrenciler sabah sözel oturumla sınava giriyor, ardından bir araya sıkıştırılmış kısa bir mola ve sonra sayısal oturum...
Görünüşte mantıklı gibi duran bu sistem, öğrencilerin zihinsel devamlılıklarını, dikkat sürekliliklerini ve sınav psikolojilerini ciddi biçimde zedeliyor. Arada verilen ara, özellikle dikkat eksikliği yaşayan ya da sınav kaygısı yüksek öğrenciler için bir dağılma sürecine dönüşüyor.
Velilerden gelen yoğun geri bildirimlerde çocuklarının ara sonrasında “yeniden toparlanamadığı”, “ikinci oturumda bildiği halde yanlış yaptığı”, “dinleneyim derken paniklediği” gibi ifadeler öne çıkıyor.
Bir sınav, bir çocuğun yalnızca bilgisini değil, stresle başa çıkma kapasitesini de ölçüyorsa bu sistemin pedagojik meşruiyeti tartışmaya açık hale gelir.
Sayı Azalabilir, Yük Hafifleyebilir
Sınavı tek oturuma düşürmek elbette bazı teknik düzenlemeleri de beraberinde getirecektir. Soru sayıları makul seviyede yeniden düzenlenebilir. Kalite, niceliğe feda edilmeden korunabilir. İyi hazırlanmış daha az sayıda soru, hem öğrencinin temel becerilerini ölçebilir hem de ölçme sürecini daha sağlıklı hale getirebilir. Unutmamak gerekir:
İyi bir sınav, çok soru soran değil, doğru sorular sorandır.
"Bir Yarış Değil, Bir Eleme"
Sistemin özü “yarış”tan çok “eleme”ye dayanıyor. Bu da beraberinde adaletsizlik hissini doğuruyor. Oysa biz çocuklarımıza fırsat eşitliği temelli bir sistem vadetmekle yükümlüyüz. Farklı illerde, farklı sosyoekonomik şartlarda yaşayan öğrencilerin aynı standartlarda sınava girmesi zaten başlı başına bir eşitsizlikken, bu sınavı iki oturuma bölmek ve ikinci oturumda daha zorlayıcı, seçici sorularla "yarışın ikinci devresi" gibi sunmak, öğrencileri gereksiz yere yıpratıyor.
Anne Babaların Sessiz Feryadı
Birçok veli, sınavdan çıkan çocuğunun halini anlatırken “perişan”, “morali bozuk”, “yorgun”, “bitkin” kelimelerini kullanıyor. Kendi sınavlarına bile bu kadar kaygı yüklemeyen aileler, çocuklarının psikolojik dayanıklılığının sınandığını söylüyor. Bu bir başarı testi değil, bir sabır testi sanki. Ve çocuklarımızın sabrı, sistemin dağınık yapısı altında eziliyor.
Zorluk Dozu, Oturumla Birlikte Katlanıyor
Bu yılki LGS’nin ardından sosyal medya adeta çalkalandı. Özellikle sayısal oturumdaki matematik soruları gündeme oturdu.
"Bu sorular olimpiyat seviyesi."
"Sadece zeki değil, soğukkanlı olmak gerekiyordu."
"Birinci oturumda iyiydim ama ikinci oturumda elim ayağım titredi."
Oysa bu sınav bilgi ölçer.
Sabrı, sinir sistemini, panik yönetimini değil.
Ama iki oturum, özellikle ikinci bölümde soruların daha seçici hale gelmesiyle, çocukları “bilgisinden” çok “gerilime dayanıklılığına” göre sıralıyor.
Bu, eğitimdeki adalet duygusuna aykırıdır.
Tek oturumla ve makul sayıda, dengeli sorularla yapılacak bir sınav, hem öğrencilerin zihinsel sağlığını koruyacak hem de ölçme kalitesini artıracaktır.
Yeni Nesil Sorular Tamam da, Eski Nesil Sistem?
MEB’in “yeni nesil sorular” yaklaşımı olumlu bir adım. Ancak bu sorulara uygun sınav iklimi oluşturulmazsa, ne çocuk soruya odaklanabilir ne de öğretmen o mantıkla ders işleyebilir. Sınav tek oturumda, dikkat dağıtıcı tüm dış etkenlerden arındırılmış bir yapıda olmalı. Zihinsel bütünlük, ancak böyle sağlanabilir.
Sonuç: Değişim Lüks Değil, Zorunluluktur
LGS artık yalnızca bir sınav değil; bir toplumsal travma halini alıyor. Öğrencinin, velinin, öğretmenin ortak talebi net: Bu sistem bu haliyle sürdürülemez.
Oturumlar arası ayrım kaldırılmalı.
Gerekirse soru sayısı azaltılmalı ama sınav sadeleştirilmeli, tek oturumla tamamlanmalı.
Çünkü çocuklarımız denek değil, bizatihi özne.
Ve de eğitim bir yarış değil, bir inşa sürecidir.
Ve bu ülkenin geleceği, sınavlara değil insanlığa hazırlanmalıdır.