Siyaset mekanizması ülkemizde maalesef gerçekten çok ama çok farklı işliyor. Bizler maalesef çoğu zaman vicdan ve düşüncelerimize göre değil de oturduğumuz koltuklara göre tepki veriyoruz.

Hangi konudan mı bahsediyorum?

Hemen açıklayayım:

Şimdi biliyorsunuz "çözüm süreci" başlığı altında belki de her 15-20 yılda bir bir taslak hazırlanıyor. Bir dönem bu çözüm sürecinin olumlu olduğunu anlatmak için sokak sokak gezenler başka bir dönem aynı sürece denk geldiğinde oturdukları farklı koltuklardan sebep bu kez de bu sürecin doğru olmadığını göstermek adına sokak sokak gezebiliyor.

Yahut bir dönem vekil transferi yapanlar başka bir dönem geldiğinde vekillerin yahut belediye başkanlarının parti değişmesini en basit tabirle "omurgasızlık" olarak yorumlayabiliyor.

Velhasıl bizim coğrafyada siyaset mekanizması yahut toplumsal refleks, hak ve doğruya göre değil de oturulan koltuğa göre değişiyor.

Şimdi gel gelelim başlığımıza.

Malumunuz ilçemizde bir otopark meselesidir gidiyor.

İlçemiz, yıllar sonra yeniden bir otopark tartışmasının ortasında.

Belediye, şehir merkezinde bazı cadde ve sokaklarda ücretli otopark uygulamasını hayata geçirmeye hazırlanıyor.

Ki hazırlandı bile.

Gerekçe tanıdık: “Trafiği rahatlatmak, park düzenini sağlamak, gelir oluşturmak.”

Ama bu filmi biz daha önce izledik.

Daha önce de benzer bir uygulama başlatılmış, vatandaş ve esnafın itirazları yükselmiş, ardından konu mahkemeye taşınmıştı.

Ve mahkeme o dönem “usule ve yetki sınırlarına aykırılık” gerekçesiyle uygulamayı iptal etmişti.

Yani, Çerkezköy sokaklarında park ücretine dair ilk tartışma değil bu sadece yeni bir sahne.

Belediye yönetimi, bugün de benzer bir mantıkla hareket ediyor:

Ana caddelerde uzun süreli park eden araçlar hem trafiği tıkıyor hem de iş yerlerinin önünü kapatıyor. Ki bunda da haklılar.

Çoğu yol kenarı "satılık" araçlarla dolu.

Otopark ücretli olursa, araç sirkülasyonu artar, şehir nefes alır.

Kağıt üzerinde mantıklı görünüyor…

Ama hayat sadece “kağıt üzerindeki planlar”dan ibaret değil.

Çünkü mesele sadece trafik değil, adalet duygusu.

Bir vatandaş, “Zaten vergimi veriyorum, şimdi bir de arabamı park etmek için neden para ödeyeyim?” diye soruyor.

Bir esnaf, “Müşterim on dakikalık alışverişe geliyor, bir de park ücretiyle mi uğraşsın?” diye yakınıyor.

Öte yandan belediye, “Trafik düzeni bozuluyor, herkes aracını gün boyu bırakıyor” diyor.

Yani, herkes haklı.

Ama şu iyi bilinmelidir ki; herkesin haklı olduğu yerde sistem kesinlikle yanlış kurulmuştur.

Otoparkın ücretli olması trafik sorununu çözer mi?

Belki.

Ama aynı zamanda yeni bir sosyal adaletsizlik doğurabilir.

Zira her düzenleme, uygulanma biçimi kadar değerlidir. Eğer amaç gelir elde etmek değil de düzen sağlamaksa, o zaman vatandaşın güvenini kazanacak şeffaf bir sistem şarttır.

Pazar günleri zaten bu sistem çalışmayacak.

Dolayısıyla isabetli bir karar olmuş. Ama aynı zamanda esnafımız öncelikleri doğrultusunda korunabilir.

Ve de en önemlisi buraların ücretli olması için vatandaşlarımızın araçlarını park edebileceği başka yerler gösterilmelidir. Yani vatandaşlarımız için başka bir seçenek oluşturulmalı ki buralar ücretli olabilsin.

Aksi halde, bu uygulama tıpkı daha önceki gibi mahkeme duvarına çarpmaya mahkûm olabilir.

Çerkezköy büyüyor, gelişiyor; nüfus artıyor, araç sayısı katlanıyor.

Bu doğru.

Ama her gelişme, aynı zamanda yönetimsel bir sınavdır.

Ve belediyeler bu sınavı sadece asfaltla, sadece otopark çizgileriyle değil adalet, empati ve hukuk çizgileriyle geçer.

Son sözüm şudur ki;

Otopark meselesi teknik değil, vicdani bir meseledir.

Çünkü bazen bir şehrin uygarlık seviyesi, park yerlerinin ücretinden değil, vatandaşına nasıl davrandığından anlaşılır.