Bir Yavuz göçtü bu diyardan.
Türkçe aşığı, Turan aşığı bir Yavuz.
Her zerresi Anadolu’nun ta kendisi olan bir Yavuz göçtü bu diyardan.
Rumeli sancaktarı, milli ve manevi iklimin sanatkârı bir Yavuz göçtü bu diyardan.
Şaşırdım kaldım işte…
Kelimeler kifayetsiz, gönül çaresiz.
Ömrünü, “Türkçe ağzımızda annemizin sütü gibidir” diyerek dilimize adayan, her mısrasında bir milleti ayağa kaldıran o büyük şair artık aramızda değil.
Yavuz Bülent Bâkiler, yalnızca şiir yazmadı; o, milletin nabzını tuttu, sevdasını haykırdı, yarasına merhem oldu. Onun dizelerinde Anadolu vardı, bozkır vardı, Türkistan ufukları vardı.
“Anadolu’m, toprağında göverdim, / göverirken sevdana güvendim” derken, bu toprakların mayasını ve umudunu anlattı.
Turan sevdasını gönüllere işledi.
“Bize bir şey olmaz bu gidişle, / çünkü biz, bizden ibaret değiliz” diyerek milletin direncini hatırlattı.
Kerkük’ten Tebriz’e, Bakü’den Kırım’a kadar uzanan bir coğrafyada Türk’ün derdiyle dertlendi, sevincine sevindi.
Onun yüreği bir haritaydı; sınırlar değil, gönül köprüleri çizilmişti o haritanın üstüne.
O, aşkı da vatandan ayrı görmedi. “Bir gün dönersen bana, / ben sana sarılırken ağlayacağım” derken, aslında hasreti, ayrılığı ve vuslat umudunu bütün milletin ortak duygusu hâline getirdi.
Bâkiler’in dizelerinde hem sevgilinin hayali hem de yitirilmiş yurtların hüznü vardı.
O, Türkçeyi koruyan bir muhafız, Türk’ün ruhunu diri tutan bir meşale, gönüllerde dalgalanan bir bayraktı. Şimdi göğe çekildi o bayrak.
Ama biz biliyoruz ki, onun kelimeleri nesilden nesile taşınacak, gönüllerimizde yaşamaya devam edecek.
Şaşırdım kaldım işte…
Bu gidiş, yalnızca bir insanın değil, bir çağın, bir idealin göçüşü gibi.
Ama inanıyorum ki; Yavuz Bülent Bakiler hoca, şimdi kelimelerden ördüğü bayrağı ebedîyetin göklerine asmıştır.
Onun mısralarıyla teselli bulacak, onun sevdasıyla yeniden doğrulacağız.
Çünkü şairler ölmez; şairler milletin hafızasında ve duasında sonsuza kadar yaşar.
Başımız sağ olsun.